8 Nisan 2009 Çarşamba

FOLKLOR ve YÖRESEL OYUNLAR

Çukurova'nın milli oyunu halaydır. Halay davul ve zurna eşliğinde oynanmaktadır. Halayda baştaki oyuncuya büyük yük düşmektedir. Çünkü; baştaki oyuncu zaman zaman ortaya çıkarak çeşitli figürler sergiler. Bu figürler davulun ritmine göre hızlanmakta yada yavaşlamaktadır.
Türk folklorunda her oyunun bir tarihi geçmişi , bir hikayesi vardır. Yöre oyunlarında üç sayısı çok önemlidir. Oyunlarda hareketler üçle özleşmiştir . Üç defa oturulur, üç ayak atılır, üç defa vurulur....vb. gibi...

Bu yörede oynana başlıca oyun türleri şunlardır;
Üç ayak, Lorke, Kırıkhan, Serçe, Kaba Sarhoş, Hasan Dağı, Şirvani, Ceyhan garibi, Pekmez, Yağlı Kenar , Gel Gel, Temir, Ağa, Acem, Çifte Telli, Kına, Adanalı, Sinsin, Solak, Depki Halayı, Köroğlu, Hoş Bilezik, Topal Kuz, Mengi,..vb. gibi...

Halay başlamadan önce ya da halayın ortasında söylenen uzun havalar vardır.Bunlara örnek verecek olursak: Ceren , Garip, Döne Gelin, Alo Paşa, Kele Dezze, Medine...vb. gibi

Oyunlar Köy düğünlerinde ayrı ayrı oynanırken, salonlarda kadınlı erkekli karışık oynanır...

SU ÜRÜNLERİ

Ceyhan'da tatlı su balıkçılığı yapılmaktadır. Ağaçpınar ,Tatarlı, Kösreli'de alabalık yetiştiriciliği yapılır. Ceyhan,Kadirli yolu üzerindeki göletlerde de çeşitli tatlı su balıkları avlanmaktadır.
Ceyhan'ın denizle kıyısı olan köylerinde deniz balıkçılığı da yapılmaktadır...

MERCİMEK HARASI VE TARİHİ

Bu işletme 1898 yılında II.Abdulhamit emri ile ANAVARZA ÇİFLİKATI HÜMAYUNU ASKERİSİ adı altında kurulmuştur .Anavarza ve civarındaki Ceyhan nehrinin devamlı yatak değiştirdiği sazlık ve kamışlık arazi II.Abdulhamit'in iradesiyle çiftlik namına tapuya kayıt edilmiştir. Daha sonra Handeresi ,Sarıçam dolayları, Yılankale ve havalisi ,Adalı ve Bebeli arazilerinin de katılmasıyla tapu kayıtlarına göre 880 000 dönüm araziye sahip bir işletme kurulmuştu. Bu işletmenin arazi haritası incelendiğinde 1 104 660 dekarı bulmaktadır...

Bu çiftlik kurulduğu sıralarda Saimbeyli (Haçin) ermeni bölgesiydi. Kozan'da da Ermeniler Türklerden fazlaydı. Haçin ve Kozan Ermenilerinin Ceyhan ve Misis ovasına inmeye başlaması karşısında bu çiftlik bir sivil askeri üst olarak ermeni ilerleyişini durduracaktı...

Bazıları tarafından kızıl sultan olarak adlandırılan Abdulhamit Han'ın Türkçü tavrını bu uygulamasıyla da bir kez daha görüyoruz....

Bu işletmenin sahip olduğu arazi 1898 yılına kadar göçer aşiretlerinin ve civar köylerin merası olarak kullanılmakta idi. Bu yıldan sonra kuruluş amacına uygun olarak ordunun ihtiyaç duyduğu atların yetiştirilmesi konusunda çalışmaya başlanması için çiftliğe iyi eğitilmiş iki tabur asker verildi. Tamamen sivil olan askerlerin başındaki sivil subaylarda tecrübeli ve iyi tarımcı insanlardı.

1889 yılından önce bu ovaya ilk iskan teşebbüsü 1846-1847 yılları arsında birkaç yüz çadırlık Bozdoğan aşiretinin yerleşmesi ile başlamıştı. Daha sonra 1853-1856 Kırım Savaşı'ndan sonra bölgeye Kırım Bölgesinden , Türkistan'dan ve Kafkaslar'dan Müslüman muhacirler buralara gelerek şimdiki Ceyhan'ın bulunduğu yerde Yarsuat Kasabasını kurdular.
Bir kısım Kafkas ve Kırım muhaciri ise Mercimek ve Mangıt yörelerine yerleştiler. İşte bu muhteşem büyüklükteki çiftliğin kurulduğu yerlerde kuruluş tarihine kadar göçebe Yörükler ve Kırım ile Kafkas muhacirleri yaşıyordu.

Çiftlik kurulduktan sonra burada yaşayan vatandaşlardan vergilerini tahsil etmek için Anavarza Kalesi surları içerisinde askeri garnizon kuruldu. Bu gelişmelerden sonra Sultan çiftliği Harası'nın ve çevredeki vatandaşların damızlık aygır ihtiyacını karşılamak için aygır çiftliği kuruldu.
1895 yılında bugünkü hara merkezine idari merkez yapıldı ve Anavarza surları içerisindeki garnizon da buraya taşındı. Çiftliğin ihtiyaçları ise başta sazlık ve kamış satışları olmak üzere yayla icarları,fırın,bakkaliye, çırçır fabrikası geliri ve kahvehane işletmeciliğidir.

Haranın işletmesi bu şekilde meşrutiyete kadar devam etti. Meşrutiyetle birlikte bu harada diğer emsalleri gibi lağv edilerek çiftlikteki hayvanlar satıldı. Çiftlik bu durumu ile her yıl büyük zararlar açıyordu. Hara nihayet 1913 yılında 75 yıllığına Fransızlara kiraya verildi. Fransız Şirketi daha yerleşmeden İttihat ve Terakki haranın gerçek kuruluş amacını hatırladıkları için Fransızların yerleşmesini önlemek için çevredeki köyleri ayarlayarak onları Fransızlara karşı ayaklandırdı ve Fransızları buralara yerleştirmedi.

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Adana yöresini işgal eden Fransızlar tekrar haraya yerleşmek istedilerse de Kuvay-ı Milliye çetelerinin ani baskınları karşısında bunu başaramadılar.

Bu aradaki boşluklardan istifade eden civar köylüler hara arazisini üzerinde ekip biçmeye devam ediyorlardı. 1927 yılında Anavarza'da mevcut kışla ve depolar 5000 lira gibi cüzi bir meblağ mukabilinde hazinece satılmıştır.

Ziraat Vekaleti (Bakanlığı) ıslah müesseselerinin yeniden kurmaya başladığı zaman Çukurova'nın hayvan yetiştirmeye müsait durumu nazarı dikkate almış ,Vekalet Müsteşarı İhsan Abidin Bey'in teşviki ile 1927 senesinde Vekiller Heyeti kararı ile bu geniş saha hara tesisi maksadı ile Ziraat Vekaletine devredilerek 1929 yılı sonunda çiftlik binalarında Mercimek Aygır Deposu tesis edilmiş ve Atatürk'ün hediye ettiği 2 aygırla depo faaliyete başlamıştır.

Vekiller heyeti kararı ile devredilen arazi, eski Çukurova Askeri Çiftliği'nin bütün hudutlarını kapsıyordu. Ovada ziraatın ilerlemesi ,nüfusun artması ve köylerin çoğalarak büyümesi ile arazi ihtiyaçları artmış , ihtiyaç sahibi köylülerin şikayetleri üzerine , hara için 80 000 dönüm arazinin kafi olduğu karar kılınarak fazla arazilerin komisyon kurularak köylülere dağıtılması kararlaştırılmıştır.(1930) Bunun gibi sebeplerle (idarenin arazisini ekip biçememesi, sınır tecavüzleri ,topraksız köylüye toprak dağıtımı,hazine avukatlarının umursamazlığı sonucu mahkeme kararları..) haranın arazi varlığı 37 000 dönüme dönüştürülmüştür.

1983 yılında Devlet Üretme Çiftlikleri ile hara ve inek hanelerin birleşmesi sonucu TİGEM 'e bağlı ÇUKUROVA T.İ.M. (Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü ) adı altında tarımın ihtiyaç duyduğu tohumluk ve damızlık üretimine başlanmıştır. TİGEM 1994 YILI sonuna kadar Kamı İktisadi Kuruluşu statüsünde iken bu tarihte çıkarılan 4046 sayılı özelleştirme kanun ile Kamu İktisadi Teşebbüsü ( K.İ.T ) haline getirilmiştir...

HAYVANCILIK

Ceyhan'da hayvan yetiştiriciliği çok yaygındır. Çünkü Ceyhan nüfus yapısını incelediğimizde önemli bir miktarda Yörük nüfusunun Ceyhan'da iskan edilmiş olduğunu görürüz. Ceyhan'da yoğun olarak beslenen hayvanlar sokaklarda gezmektedir...

Koyun yetiştiriciliği Yörüklerin yoğun olduğu köylerde halâ yaygın olarak yapılmaktadır.
Ceyhan'da at yetiştiriciliği de önemli bir uğraştır. Türkiye'de bir çok defa gazi koşusu nu Ceyhan'da yet,işen atlar kazanmıştır. 150-200 bin metrekare alana kurulu yarış atı yetiştirme çiftliği Türkiye 'deki ender çiftliklerdendir. ..

Yarış severlerinin yakından tanıyacağı Thunder Bold, The Best,Dilun,Bartrobel,Kurtkan,Mehter Marşı,Suyun Bige, Tam Bulot... ve onlarcası Ceyhan'dan çıkmıştır..

MEYVECİLİK

Ceyhan ve çevresi önemli bir meyve üretim merkezidir. Üretilen başlıca meyveler şunlardır;
Turunçgiller: Turunçgiller (portakal,limon,mandalina,greyfurt vb.) zaten Akdeniz bitkisi olduğu için Ceyhan'da tarımı çok yaygındır. Üretim fazlası turunçgil Türkiye iç piyasasında tüketilmektedir...

Karpuz: Karpuz üretiminde Ceyhan Türkiye pazarında önemli bir paya sahiptir. Ceyhan'da Karpuz hem serada hemde açık alanda yetiştirilmektedir...

Ceyhan Karpuzu Türkiye iç piyasasında tüketildiği gibi dış piyasaya da ihraç edilmektedir.

Ceyhan Belediyesi bu kadar meşhur karpuzunu tanıtmak için festival düzenleme hazırlığındadır.
Nar: Ceyhan'da yetiştirilen ve ekonomik değeri olan bir meyvedir .Özellikle İsalı Köyü'nün tatlı Çokçapınar Köyü'nün mayhoşu (ekşimtırak) narı meşhurdur.

Hurma: Ceyhan ve çevresinde yetiştirilen önemli meyvelerden biridir.

Ceyhan'da yetiştirilen diğer meyveler ise yenidünya, erik, şeftali,kayısı,vb. dir.

SEBZECİLİK

Ceyhan'da; Türkiye Coğrafyasında yetişen bütün sebzeler yetişebilmektedir. Belli başlı sebzelerden bahsedecek olursak ; patlıcan, domates, kabak, salatalık, karnabahar, soğan, patates, fasulye, bamya, havuç, lahana.vb..

Ceyhan'da son yıllarda seracılık da çok gelişmiştir. Özellikle Kurtpınar, Sarımazı,Kıvrıklı,Karcılar...vb. köylerde seracılık yaygın olarak yapılır. Son yıllarda Devlet de seracılığı desteklemek için krediler vermeye başlamış, buda seracılıkla uğraşan nüfus da büyük bir artışa vesile olmuştur..

ENDÜSTRİ BİTKİLERİ

Ceyhan'da yetişen başlıca endüstri bitkileri şunlardır;

Soya : Ceyhan'da en fazla üretilen endüstri bitkisidir. Soyada mısır gibi iki ayrı zamanda ekilmektedir. Sulama imkanının olduğu bütün alanlarda tarımı yapılabilmektedir. Soya yaygın olarak yağ ve yem sanayinde kullanılmaktadır.

Pamuk : Ülkemizde önemli miktarda pamuk yetiştirilen şehirlerden biri olan Ceyhan; çevresinde de pamuğa dayalı sanayi kuruluşlarını barındırmaktadır. Son yıllarda tüm Çukurova'da olduğu gibi Ceyhan'da bazı sebeplerden (işçi sorunu,fiyat problemi) dolayı pamuk üretimi düşmüştür.
Susam : Ceyhan'da sulama imkanının zor olduğu kesimlerde susam tarımı yaygındır. Susamda iki ayrı dönemde ekilebilmektedir...

Üzüm : Son zamanlarda ekimi hızlı şekilde yaygınlaşan meyvelerdendir. Profesyonel yöntemlerle üzüm yetiştiriciliği yaygınlaşmaktadır...

Yer Fıstığı : Ceyhan, önemli bir yer fıstığı üretim merkezidir. Yer fıstığı üretimi son birkaç yılda önemli miktarda artmıştır. Yer fıstığının da diğer ürünler gibi iki ayrı zamanda ekilebilmesine rağmen yaz dönemi üretimi daha yaygındır...

Diğer endüstri ürünlerinden olan zeytin, incir,ayçiçeği...vb. Ceyhan'ın kendi iç piyasasında tüketilmektedir.

TARIM ÜRÜNLERİ

Ceyhan'da yetişen başlıca tarım ürünleri şunlardır;

Buğday: En fazla ekilen tahıldır. Ceyhan'ın tüm arazilerinde ekilebilmektedir. Ceyhan Ovasında yıllara göre değişebilmesine rağmen 170.000.350.000 ton arasında buğday üretilmektedir..

Mısır : Mısır son yıllarda en fazla ekilen tarım ürünlerindendir. Mısır iki ayrı zamanda ekilmesi münasebetiyle her geçen gün üretim alanları ve üretim miktarı artmaktadır . Genellikle Ceyhan Ovasında ikinci ürün olarak yani buğday ve arpa hasadından sonra yaz döneminde ekimi yaygındır..

Mısır dönüme 35-1200 kg. arası ürün vermektedir. Ceyhan'da mısır üretimi yıllara göre değişmesine rağmen 80.000 ton civarındadır..

Arpa : Arpa ekim alanları ve üretim miktarı her geçen gün biraz daha düşmektedir.

TARIM

Ceyhan önemli bir tarım şehridir.. İkliminin uygunluğu ve verimli topraklarından dolayı tarım ürünlerinde çeşitlilik oldukça fazladır..

Ceyhan'da yetişen başlıca tarım ürünleri; buğday, pamuk, mısır ,soya, yer fıstığı,hurma, nar, karpuz,turunçgiller,sebzeler..vb. gibi

CEYHAN'DA EĞİTİM VE ÖĞRETİM

Ceyhan okur yazar oranı yüksek bir yerleşim birimi olup, ilçemizde iki adet meslek yüksek okulu ve 1.100 öğrencisi bulunmaktadır, dokuz adet lise ve meslek lisesi, onlarca da ilk öğretim okulu mevcuttur.

Ceyhan'dan birçok alim ve mütefekkir yetişmiş olup bunlar yurdun değişik yerlerinde çalışmalarını sürdürmektedirler..

ANALI KIZLI ÇORBA

Malzemesi ;
250 gr. orta yağlı kıyma
250 gr. İnce irmik veya yarma
1 adet yumurta
4 adet büyükbaş soğan
250 gr. yağsız kıyma
500 gr. ince bulgur
100 gr. haşlanmış nohut
1 paket margarin
1 çay bardağı un
6 su bardağı et suyu
yeterince tuz, kimyon, karabiber, salça
Yapılışı ;
İlk etapta orta yağlı kıyma suyunu çekinceye kadar pişirilir.Kıymaya ince kıyılmış soğan , tuz,karabiber, kimyon ve margarin eklenir ve biraz daha kavrulur ve daha sonra bir kenara konularak donmaya bırakılır...
Diğer taraftan bulgur, irmik,tuz biraz salça ve kimyon karıştırılarak biraz su ilave dilerek elle yoğrulur.Daha sonra üç dört defa çekilmiş kıyma da ilave edilir.Yoğurma devam ederken yumurta ve un ilave edilir.Karışım elle açılacak kıvama gelinceye kadar yoğrulur.Kıvama gelen dış köfteliğin yarısı ayrılarak nohut büyüklüğünde top şeklinde dökülür.Karışımın diğer yarısı ceviz büyüklüğünde parçalara ayrılır.Bu parçalar parmakla inceltilerek içerisine daha önce hazırlanan ve soğumaya bırakılan kıyma açılan parçaların içerisine doldurularak yuvarlak parçalar oluşturulur...
Başka bir tencere kaynamakta olan et suyunun içerisine hazırlanan köfteler salınır. Köftelerin piştiği anlaşılınca da salça ve yağ ilave edilerek sıcak sıcak servis yapılır...

HAŞLAMA

Malzemesi ;
1 kg. meyan kökü
10 lt. su
Yapılışı ;
Meyan kökü iyice yıkanır.10 litre su üzerine dökülür.2-4 saat dinlendirildikten sonra tülbentten süzülerek soğuk olarak servis yapılır.
BİCİ BİCİ
Malzemesi ;
1 ölçü nişasta
2 ölçü şeker
6 ölçü su
4 ölçü şeker(şurup)
Kırmızı bici boyası
Gül suyu
Yapılışı ;.
Nişastayla su yavaş yavaş karıştırılarak pişirilir.Koyu muhallebi kıvamına gelince ateşten indirilir ve tepsiye konularak soğumaya bırakılır.Buzdolabında bekletilir..Ayrıca şurup kaynatılır,içine kırmızı boya ,gül suyu ilave edilir.Dolapta soğuyan bici küçük kareler halinde kesilip karelere konulur üzerine şurup dökülür.İstediği takdirde üzerine pudra şekeri de ekilebilir...

ADANA KEBABI

Malzemesi ;
Yarım kg. az yağlı koyun eti
1 miktar kıyılmış kuyruk yağı
1 orta boy soğan
1 tatlı kaşığı kırmızı biber
1 tatlı kaşığı biber salçası
1 tatlı kaşığı tuz
Yapılışı ;
Bütün malzemeleri bir güzel karıştırarak 10 dk . yoğurun meydan gelen karışımı on eşit parçaya bölün ,her parçayı kalın bir şiş üzerine el yardımı ile sıvayın.Kömür ateşinde her iki tarafı da iyice pişirilerek servis yapılır...
Servis, ezme salata veya diğer salatalar ve ayran yada şalgamla birlikte yapılır...

ŞALGAM

Malzemesi ;
3 kg. siyah havuç
Biraz buğday unu
10 lt. su
2 adet şalgam
150 gr.tuz.
Yapılışı ;
Havuçların sapları temizlenerek dışı sıyrılarak iyice yıkanarak ortadan ikiye yarım silindir şeklinde bölünür.Şalgamlarda soyularak küp şeklinde parçalara bölünür.Şalgam ve havuçlar büyük bir kavanoza konur.Üzerine tuz ve su ilave edilir.Bir tülbendin içine sarılmış olan sedik kavanozun içine atılır ve karışım mayalanmaya bırakılır.15-20 gün mayalandırılan karışım günü dolduktan sonra soğuk olarak servis yapılır.


Yörenin en meşhur içeceğidir.

İŞKEMBE DOLMASI

Malzemesi ;
1 adet koyun işkembesi
2 su bardağı pirinç
250 gr. Yağlı kıyma
3 orta boy soğan
4 1 tatlı kaşığı tuz
5 Yarım çay bardağı karabiber
6 8-10 dal maydanoz
Yapılışı :
Kıyma, pirinç, ince kıyılmış maydanoz ve soğan karabiber ve tuz karıştırılır.İşkembeler iyice temizlenerek yıkanır ve daha sonra 10-15cm'lik karelere bölünür.Meydana gelen her bir parçanın içerisine iki çorba kaşığı karışım konularak işkembelerin puturlu yüzü dışına gelecek üçgen şeklinde dikilir.Diğer parçalarda bu şekilde hazırlanır ve tencereye dizilirler.Üzerine 5-6 su bardağı kaynar su eklenerek hafif ateşte yumuşayıncaya kadar pişirilir. Tencereden çıkarılarak ipleri çıkarılarak servis tabaklarına konur.Hazırlanan yağlı,salçalı nane karışımlı sos tabakların üzerlerine dökülerek servis yapılır.

ERİŞTE

(DUL AVRAT ÇORBASI )
Malzemesi :
3/4su bardağı mercimek
2 su bardağı un
2 çorba kaşığı tereyağı
1 çorba kaşığı biber salçası
1/2 çorba kaşığı kuru nane
1 adet limon
Yapılışı :
Unu bir tepeye eleyiniz. Yoğurarak hamur haline getiriniz. Hamur bir müddet bekletilir ve oklava ile 3-4 mm kalınlığında yufkalar açılır. Açtığınız yufkaları uzun şeritler halinde kesiniz ve şeritleri üst üste koyarak küçük küçük doğrayınız.

YÖRESEL YEMEKLER

Mutfak deyip geçmemeli , bu bir milletin yaşamındaki seviyesini ve biraz zevkini gösterir. Her ne kadar biraz refaha dayanıyorsa da , tarihimizde refah seviyesi az olan insanların da yemeğe emniyet verdiği görülmüştür. Yöremiz de bunlardan biridir. Yöremizin tarihsel gelişimine göz attığımızda Hititlerden başlayan Fenikeliler, Asurlular, Persler, Makedonyalılar (Büyük İskender),Romalılar ve Bizanslılar'a kadar uzanan dönemde balık (bilhassa tatlı su) bakliyat ve taze meyve pelteleriyle yapılan mutfak ürünleri görürüz...

Malazgirt savaşı ile Anadolu'da yayılan Selçuklular, yöreye 1082 yılında yerleşmişler, daha sonra Ermeniler Mısır Memlukluları, Oğuzlar Üç-Ok kabilelerinin egemenliğinde kalan yöremiz bu dönemler içerisinde yerleşik bir düzen arz etmeyen toplumlar sebebiyle mahalli bir mutfak kültürüne kavuşamamıştır. Anadolu beylikleri zamanında önce Dulkadiroğulları bölgeye hakim oluyor, daha sonra Ramazanoğulları beyliği 19.asırdaki yöremiz ve Anadolu mutfağına etkin olan yemeği ilk defa bu dönemde görüyoruz. Umaç, keşkek,borani,bulamaç, zirbaç ,tutmaç, kabune bunlardan bazıları. Bu dönemde ilk defa yöremizde imaret açılıyor. Bu imaretlerde fakirlere pirinç ve buğday çorbası , et,pilav, ıspanak, salpeni,un helvası veriliyordu. Ayrıca Berat,Regaip, kandilleriyle bayram gecelerinde helva dağıtılıyordu. Osmanlılarla birlikte bölge nüfusu yavaş yavaş artmaya başlıyor. Kafkas ,Urallar ve Türkistan 'dan Kabileler getirilerek bölgeye yerleştiriliyor. Bunlar arasında bilhassa nogaylar çayları,börekleri ve süt ile yapılan yemekleriyle bölge mutfağını etkiliyorlar...

Cumhuriyetten sonra yöremize Kayserililer, Darendeliler, Urfalılar gelerek kendi bölgelerinin değişik özellik taşıyan yemeklerini Ceyhan Mutfağı ile birleştiriyorlar. Ceyhan Mutfağı denilince aklımıza yeşil burma, yağlı yavan, kömbe, sarımsaklı köfte, patlıcan güveç, mercimekli ıspanak başı, nohutlu bamya, çürük et, erişte, bumbar, babaganuş, şırdan dolması, humus, içli köfte, kısır, yüzük çorbası, döğme pilavı ...vb. gelmektedir...

Ceyhan mutfağının bir önemli özelliği de Türkiye'nin en klas kebapçılarına sahip olmasıdır. Adana kebabı denilince artık Ceyhanlı ustalar akla geliyor...

ASKERİ ÖĞRENCİNİN AĞIDI

Derler ki, daha 1900'lü yıllara girerken Adana'da eski adıyla bir Gedikli (Astsubay) okulu vardı. O sıralarda Yumurtalık ilçesinin Zeytinbeli kasabasında sekizi kız, biri erkek dokuz çocuklu bir Avşar kadının biricik oğlu da bu okulda okumaktadır.


Yine o yıllar Çukurova'da sıtma hastalığı oldukça yaygındır.Avşar kadının oğlu okulda bu hastalığa yakalanır.Şimdiki gibi kinin ,ilaç doktor olmadığından halktan da çok sayıda insan bu hastalık yüzünden ölür.Çocuğunun sıtma hastalığına yakalandığını öğrenen ana hemen hazırlanır, o sıralar Adana'ya at arabasıyla yolcu getirip götüren köylüsüne ricada bulunur. "Kurbanın olam beni çocuğuma yetiştir." Diye yalvarırsa da arabacı "benim işlerim var,pamuğum var" diye gitmek istemez..


Kadın çaresiz papuçlarını eline alarak yola düşer.Adana'ya oğlunun okuluna varınca , daha kapıdan girer girmez ., siz sağ olun, oğlunuz öldü" derler .. Ve Avşar kadını oğluna böyle ağlar:


Söyleyen : Anası Fatma Kadın
Adana'ya vardımı dı
Var oğlumun koğuşları
Acep bana gösterir mi?
Başındaki çavuşları
Hoş geldin hacı dayısı
Biz olduk başı gayısı
Kızlarıma kıran girsin
Oğlum hepsinin iyisi
Kurban olam Cennet bacı
Vurdum başıma başıma
Beni kuzuma salarsan
Kurban olurum eşine
Adana'ya vardımı dı
Trampetler tatlı öter
Küçükcükken asker ettim
Kuzum koğuşunda yatar
Tarlalarda ot yolarım
Ayak yalın,başım kavak
Allah sabrımı versin
Uzun gece olmaz sabah
Gadan'allım Müzeyyen Gelin
Görümceni verme ele
Dam dolusu selam salmış

İNCE HACI'NIN AĞIDI

Ağıt anlatıcısına göre İnce Hacı,Sarızlı ve de Bebek'in amcasının oğludur.1910'lu yıllarda,kendisi sürek alır,sürek satar.Buralarda büyükbaş hayvan sürüsüne "sürek" denir.


Günün birinde İnce Hacı, Ceyhan İlçesinin İnceyar köyünde Zöhre(Zühre) adlı bir kız görür.Dünyalar güzeli olan bu kız İnce Hacı'nın hoşuna gider.Nişanlı olduğu halde bir türlü gönlünü ondan alamaz.Beri taraftan kız, yörenin hatırı sayılır belli bir ailesindendir.İnce Hacı kızı almak için hesaplar yapar,planlar kurar.


Nihayet bir yayla zamanı ,İnce Hacı aile büyüğünden de izin alarak tedbili kıyafet edip gider kızın babasına çoban durur.Kendi atını da günlüğü bir mecidiyeden (1 mecidiye 20 kuruş) besiye verir.


Günlerden bir gün kız helkeleriyle pınara gidince İnce Hacı da peşine takılır.Kız helkesine su doldururken ,İnce Hacı da altın saatini suya akıtır.Bunu gören kız:
-Be adam babama çoban durup, bana göz dağımı çekiyorsun? Der.O da:
-Ben babanın değil ,senin çobanınım,deyip üzerindeki çoban elbisesini çıkarır,altından temiz elbise görünür.


Kıza da :
-Geçen yıl kapınızdan 12 inek satın aldım, işte seni o zaman gördüm, sana o zaman vuruldum, der.


Kızla anlaşır, sonunda da onu alır kaçırır.Atını besiye verdiği adam da birlikte gelir.Kız çok güzel olduğundan bu kez besicide kıza aşık olur.Öte yandan kızın babası Halil Ağa, "Kızımı kim bulursa ona vereceğim"diyerek her tarafa ilanat verir.


Bunu duyan besici, "Benimki daha iyi"diyerek altıpat tabancasını İnce Hacı'ya verir.Gizlice de bu verdiği tabancasının iğnesini kırar...


Bir gün, Ceyhan'ın Tatarlı köyü yakınlarında , 36 kişi , uykudayken İnce Hacı'yı kıstırır.Kız, durumun kötülüğünü anlayınca ağlamaya başlar.Onu bu halde gören İnce Hacı atına atlayıp nara atmaya başlar:.


-36 değil , 100 cerit de üzerime gelse korkmam diye haykırır.(Kızın ailesi Cerit Türkmenlerindendir)
İnce Hacı silahını çalar çalar, almaz.Hilenin besiciden olduğunu anlayıp kılıcıyla derhal onun bir kolunu ve bir kulağını düşürür.


Bu arada atı, kızı alıp kaçmak ister, fakat topuğundan vurulup yaralanır, kolu kırılır, at düşer, kız yakalanır. İnce Hacı da bu sırada vurulup öldürülür.


Bundan sonra babası Zühre'ye yüz vermez, yoksulluk içinde perişan bir hayat yaşar.İnce Hacı' dan bir çocuğu olur, onu büyütmeye çalışır.


Günün birinde Avşar' dan yedi kişi babasının evini basıp Zühre'yi oradan kaçırır.Kızın isteği üzerine onu İnce Hacı' nın mezarının başına götürürler ve kız orada ağlaya ağlaya bu ağıdı söyler.Daha sonra da kendisini İnce Hacı'nın kardeşi Uruşan'la evlendirirler. Uruşan'dan ilk çocuğu Adana eski milletvekili Hasan Cerit'in anasıdır.


SÖYLEYEN:ZÜHRE
İşte geldim mezerine
Ağlıyorum üzerine
Emmilerim düğün kurmuş
Adana'nın pazarına
Yürüdü Tatarlı uşağı
Kuşanın gayret kuşağı
Benim arkam çok diyordun
Hani emmiyin uşağı
Adana'nın döleğinde
Bizin uşak oymağınan
Hacı'm kaçkın gece gelir
Kahvaltı yer kaymağınan
Şu işliği görüyon mu?
Bedenine dar geliyor
Benim için öldürdüler
Namusuma ar geliyor
Tatarlı'nın söğütleri
Top top olup bitti mi ola
Avın almış İnce Hacı'm
Murazına yetti m'ola
Çıkındı Derende Burnuna
Beni de aldı terkiye
Uruşan'a el ediyor
Ulaşın diyor bakiye
Yanıyorum yanıyorum
Gökte bulut dönüyorum
Nereden bir atlı çıksa
İnce Hacım sanıyorum
Kadan alayım Uruşan
Del'olur bu derde düşen
Ulaş beri gel kayınım
Hacımın hali perişan
Şu dağlara karlar yağdı
Çalılar boyunun eğdi
Öyle deme kele bacım
Gitti geldi yol eyledi
Düşman gelir katar katar
Hacı'm kolun bir hoş atar
Altı patın topu dönse
Hacı'm bir orduya yeter
Üzüm kara üzüm kara
Salkımları düzüm kara
Bana düşman kızı derler
Ger'ardımdan yüzüm kara
Belinde hama kuşağı
Şuna canım kaynamaz mı?
Nerede bir düğün görürse
İnce Hacı'm oynamaz mı?
Gayrı canımdan usandım
Obalar vuruyor sözü
Topuğumdan kurşun değil
Görmesin Hacı'm gözü
Kıyık İnce Hacım Kıyık
Ağ dudakta sümbül bıyık
Onu d'aldıdoydu m!ola
Tatarlı'da koca hüyük
Zöhre'nin gözü sürmeli
Hacı'la öğüt vermeli
Yüreği yangın hacımın
Binboğa'dan kar salmalı

ÖYKÜLERİYLE AĞITLAR

ÖYKÜLERİYLE AĞITLAR
Anadolu'da söylenen her türkünün bir öyküsü olduğu gibi her ağıdın da bir öyküsü vardır.Tıpkı bunu gibi her atasözünde de bu gerçek dile getirilmiştir.Halk yaratmalarında ne kimseye haksız bir övgü , nede kimseye haksız bir yergi vardır.Çünkü halkın hiç kimseye yaranma kaygısı yoktur.Onların ürünlerinde saray tarihçilerinin ve divan şairlerinin dalkavukluğa varan övgüleri de yoktur.Halk gözüyle gördüğünü , gönlüyle duyduğunu söyler.


Ağıtlarda ulusumuzun geçmişi saklıdır.Bir kısmı yüz yüz elli yıl öncesini anlatan bu ağıtlarda bazen Göktürk Yazıtları'nda görüldüğü gibi bir sesleniş,bazen Dede Korkut öykülerinde görüldüğü gibi yiğitçe bir haykırış vardır...

CEYHAN VE ÇEVRESİNDE DÜĞÜN ADETLERİ

1-KIZ GÖRME VE DÜNÜRLÜK

Evlenme çağına gelinip evlenmeye niyetlenildiğinde, törelerin evlenmek için çeşitli aşamalar belirlediği görülür .Bunlar düğün için öngörülen, uyulması gerekli geleneksel aşamalardır. Toplumlarca kabul edilen,evliliğe ulaşma aşamaları belirli usul ve kaidelere bağlıdırlar ve genelde sabittirler.

Ceyhan'da evlilikler genellikle sevme -sevilme yoluyla olmaktadır. Evliliğe aday gençler birbirlerini görerek tanırlar ve severler ise iki genç sevgili birbirlerine çeşitli hediyeler verirler.

Evlenmeye aday çiftler arasındaki bu beraberlik oğlan tarafından ağabeyinin hanımına veya kız kardeşine anlatılır. Bu beraberliği öğrenen şahıslar bunu aile büyüklerine iletirler. Eğer bu beraberlik aile büyüklerince onaylanırsa kızın istenmesine karar verilir.

Bazı durumlarda aileler seven çiftlerin beraberliklerine izin vermezler. Bu durumlarda gençler aralarında anlaşarak kaçarlar. Bu gibi çiftlere " Algaç" adı verilir ki bu çiftlere herkes yardım eder. Hatırı sayılır kişilerin araya girmesiyle çiftler aileleriyle barıştırılırlar. Bu gibi evlilikler toplumumuzda her geçen gün biraz daha azalmaktadır.

2-NİŞAN ADETLERİ :

Söz kesiminden sonra aileler anlaşarak nişan tarihini belirlerler. Nişan tarihleri tüm dost ve akrabalara ilan edilir. Tüm dost ve akrabalar nişan gününde kız evine toplanır.

Bütün Türk milletinde olduğu gibi Ceyhan'da da önemli sosyal olaylar hep yemekle başlar .Yemek hazırlamak için oğlan evinden " aşganacı" denilen kadınlar görevlendirilerek kız evine gönderilirler. "aşganacı" lar , yanlarında getirdikleri yemeklik malzemelerden yemek hazırlarlar. Hazırlanan yemekler bütün davetlilere ikram edilir. Yemekten sonra mevlüt okunarak dualar edilir. İlerleyen saatlerde sazlı- sözlü eğlencelere de geçilir. Eğlencelerden sonra nişanlanan çiftlere nişan yüzükleri ve hediyeler takılır.

3-DÜĞÜN VE KINA ADETLERİ :

Düğün hazırlığı birkaç ay önceden başlar. Düğün tarihi ailelerin bir araya gelmesiyle karalaştırılır. Düğünden on-on beş gün önce bütün tanıdık ve dostlara "okhuntu" ismi ve adeti İslamiyet öncesi eski bir Türk Adeti olup Divan-ı Lügat-it Türk'te bahsedilmektedir. "okhuntu" denilen davetiye genellikle havlu, çorap, gömlek,elbiselik... vb. gibi şeylerden oluşmaktadır.

Perşembe'yi cumaya bağlayan akşam oğlan evinde bir bayrak uzunca bir sırığa geçirilerek sırığın ucuna bir adet elma , el aynası ,soğan takılarak "bayrak kaldırılır" Bayrak evin yüksek bir yerine asılır. Eğer düğün köy düğünü ise köyün delikanlıları sırığın ucundaki bu eklentileri silah ateşiyle düşürmeye çalışırlar. Bu eklentileri düşüren gence hediye verilir. Delikanlıya da darısı bulaşırmış.

Cuma günü, Cuma namazından sonra kız evinden çeyiz alınarak yeni çiftlerin evine serilir. Çeyiz serme işini kızın arkadaşları gerçekleştirir. Çeyiz getirilirken çeyiz sandığının üstüne oturan ile kızın yazmalarının ve oyalarının konduğu camekanları taşıyanlara kayınbaba ile kaynananın bahşiş vermesi adettendir. Perşembe günü akşamdan,Cumartesi gününe kadar oğlan evinde çalgılar çakar eğlenceler düzenlenir. Cumartesi günü süslenen bir koyun ve yemeklik malzemeler ile birlikte " aşganacı" kadınlar kız evine giderek kına için gelecek olan davetliler için yemek hazırlarlar. Hazırlanan yemekler oğlan evinden de kınacıların da gelmesiyle birlikte toplu halde yenilir. Cumartesi gecesi kıza kına yakılır. Kına töreninde kına türküleri söylenir. Bir kına türküsü örneği verecek olursak;


Kız anası, kız anası
Hani bunun öz anası
İşte geldim, gidiyorum
Başında mumlar yanası
Yunak yuduğum yassı taşlar
Gölgesinde oturduğum ağaçlar
İşte geldim gidiyorum
Unutmayın beni arkadaşlar
Kapınızda çöp müydüm?
Bacanızda ot muydum?
Bu yıllık da dursaydım
Üstünüzde yük müydüm?
Çattılar çatı taşını
Kurdular düğün aşını
Çağırın gelsin öz gardaşını
Silsin gözünün yaşını
Arkamı dayadığım duvar
Elimi yuduğum pınar
Verdi gardaşım gönülsüz
Evde kaldı dokuduğum çuval
Elimi yuduğum pınar
Belimi verdiğim dutlar
İşte geldim gidiyorum
Silip süpürdüğüm yurtlar
Baba kızın çok muydu?
Bir kız sana yük müydü?
Kör olası emmilerim
Hiç oğlunuz yok muydu?
Yazıya bostan ekerler
Bileceğim çeksin diye
Gurbet ele giden kızın
Gözüne sürme çekerler
Yol üstünde kuru kütük
Yanar göğünü göğünü
Anasından ayrılan kuzu
Ağlar döğünü döğünü
Biner atın gemlisine
Gider yolun gumlusuna
Öksüz kız gelin gidiyor
Çağırın gelsin emmisine
Anam kızın beş miydi?
Biri birine eş miydi?
Attın beni gurbet ele
Yüreciğin taş mıydı ?
Gınacığım çamurdan mı?
Sürmeciğim kömürden mi?
Niye? Ağlamazsın anası
Yüreğin taşla demirden mi?
Biner atın dorusuna
Gider yolun koyusuna
Öksüz kız gelin gidiyor
Söylen gelsin dayısına
Baba kapında kölen olayım
Sakalıyın teli olayım
Verme beni yad ellere.
Kapında kölen olayım.
Al öküzü çifte koşmuş.
Ağ bideri yola saçmış
Verdi gardaşım gönülsüz.
Anam babam benden geçmiş.

Kına türküsü bu şekilde uzayıp gitmektedir. Hazırlanan kınadan davetlilere dağıtılır. O gün sabaha kadar kız evinde eğlencelere devam edilir. Sabah gelinle damat berbere hazırlanmaya giderler. Berberlerde hazırlanan çift kız evine döner. Kız evine kız akrabaları ve arkadaşlarıyla helâlleşir. Bu esnada kıza erkek kardeşleri "kardeş kuşağı" denilen kurdeleyi kızın beline bağlarlar. Gelin erkek kardeşinin kolunda arabaya bindirilir. Oğlan evine gelen çift arabadan inmeyerek kaynana ve kayınbabanın verecekleri düğün hediyelerini beklerler. Onlardan hediye sözü alan çift "kırkım merasimi" denilen hediye töreninin ardından arabadan inerler. Kırkım, okhuntu gönderen kişilerin verdikleri hediyelerdir. Bu hediyeler bütün davetlilerin duyacağı bir sesle anons edilerek, kimin ne hediye ettiği herkese ilan edilmiş olur. Yeni evli çiftler arabadan inerken üzerlerine "saçı" adı verilen bir karışım çiftlerin üzerlerine serpilir. Saçı, çeşitli tahıllardan meydana gelir. İçerisinde nohut, buğday, arpa,şekerli leblebi, bozuk para vb.. maddeler bulunur. Saçı geleneği de çok eski bir Türk geleneği olup bütün Türk dünyasında günümüzde de yaşatılmaktadır. Saçı geleneği hakkında Prof. Dr. Abdulkadir İNAN şöyle demektedir; " Şamanist ve Müslüman Türklerin evlerine törenlerinde müşterek olan Şamanizm unsurlarından biri de gelinin geldiği gün başına saçı saçmaktır. Darısı başımıza temennisi de buradan gelir." Yeni evli çift evlerine girerken gelin eline aldığı yağ ve bala sürülmüş olan yeşil bir yaprağı evinin kapısına yapıştırır... Bunun sebebi ise eve bereket getirsin,ev ahalisiyle iyi geçinsin yani yağlı ballı olsun...

Gerdekten birkaç gün sonra kadınlar mevlüt okutur, şerbet içerler. Mevlide gelen kadınlar geline hediye getirir,gelinde bu kadınlara tülbent hediye ederler...

CEYHAN'IN DOĞAL KAYNAKLARI

Ceyhan'ın doğal kaynakları dediğimizde aklımıza şifalı sular, deniz ve orman alanları gelmektedir. Ceyhan, altın sarısı kumsalları olan deniziyle , mis kokulu bahçeleriyle ve şifalı sularıyla bulunmaz bir mekandır...

Ceyhan'a 17 km. uzaklıktaki Çokçapınar Köyü'ndeki kokar şifalı su özelliği arz etmektedir. Kokar denilen şifalı su cilt hastalıklarına iyi gelmektedir...

Ceyhan'a 12 km. uzaklıktaki Yılankale , Ceyhan-Adana yolu üzerindeki Ceyhan'a 20 km. uzaklıktaki Gümürdülü Köyü yakınlarındaki şifalı su İmamoğlu-Ceyhan yolu üzerindedir. Bu şifalı su İmamoğlu -Ceyhan yolu üzerindedir. Bu şifalı su böbrek taşı , cilt hastalıkları ,mide rahatsızlıkları , mide rahatsızlıkları....vb. iyi gelmektedir...

YÖRESEL TERİMLER DEYİMLER VE BİLMECELER

1- TERİMLER
Aba : Abla,anne
Acar : Yeni
Ahran (Akran) : Yaşıt
Alacık : Küçük çadır
Avcar : Yemekteki baharatların genel adı
Ayıkmak : Uyanmak,farkına varmak
Bayak( Bayah ) : Biraz önce
Bellilik : İşaret
Berkitmek : Gevşekliği gidermek
Beze( Bezi) : Hamur yumağı
Bon (Bön) : Cahil,geri kafalı,
Boz : Külrengi
Cangama : Gürültü,patırtı,şamata
Cırcır : Fermuar
Çılga : İnce uzun yol , patika
Çaput (çapıt) : Yaramaz bez parçası
Çeymel : Çengel
Çıkla : Katıksız
Çingil : Küçük kova
Çomça : Kepçe
Çörten : Çatıdaki su oluğu
Dane : Tahıl tanesi
Dikgeç : Ağaç,kazık
Didişmek : İtişip-kakışmak
Dombalak : Düz takla
Dölek : Düzlük
Ece : Ağabey
Efsun : Büyü
Elti : Aynı ailedeki gelinlerin birbirine olan durumu
Eringeç : Üşengeç
Firik : Olgunlaşmamış tahıl
Fistan : Kadın elbisesi
Gakınç(Gahınç) : Baş belası
Gepmek : Göçmek, yıkılmak
Gicişmek : Kaşınmak
Gıncıfırlı : Süslü
Gocuk : Parka, pardösü
Göğürmek : İçten içe yanmak
Göynek : Atlet, gömlek
Gunnacı : Mundar hayvanların hamilelik hali
Güdük : Kadın gömleği, kısa boylu,bodur
Güüm : Metal su testisi
Halakacı : Çok gezen kapı kapı dolaşan.
Havut : Çeşme önlerindeki tekne
Haylamak : Kışkırtmak
Heye : Evet
Hopuç : Surt
İlenmek(İlenç) : Beddua
İlişkin : Et sucuğu
Karabet(Garabet): Karez,kin
Kasmak : Bir şeyi , bir yeri ikiye bölmek
Kenef : Tuvalet
Keşşik : İmece yardımlaşma
Kıç : Bacak
Kirtik : Kullanılmayacak küçülmüş sabun
Kovulamak : Gizliden gizliye takip etmek
Kös : Yöresel bir oyun
Kösmek : Ayakları birbirine bağlanmak
Küncü : Susam
Malamat : Rezil
Mekeş : Yüz, surat
Muncılık : Islak, çok sulu
Muşamba : Plastik, naylon örtü
Müzevir : Lafcı
Namtı : Sapsız bıçak
Oncağız : Azıcık,o kadarcık
Partal : Çürük Kumaş
Peşkir : Havlu
Pinek : Kümes
Seğirtmek : Koşmak
Senir : Yamaç
Sınıkçı : Kırık-Çıkıkçı
Sivişmek : Sessizce kaçmak
Söbü : Elips, oval
Süymek : Uzanmak
Sömek : Mısır Koçanı
Şabaz (Şahbaz ) : Çabuk,becerikli,eli çabuk
Şablak : Tokat,sille
Şelek : Bir defada sırtta götürülecek kadar yok
Tapır( Tapur ): Tepe üzerindeki düzlük plato
Terki : Sırt
Tokuç(Tokucak ): Çamaşır yıkarken çamaşırı dövmeye yarayan tokmak.
Tosba : Kaplumbağa
Uluk : Çürük
Urupla : Tahıl ölçü birimi
Yanıç : Yengeç
Yarma : Dövme
Yoymak : İsraf etmek
2- DEYİMLER
A- BEDDUALAR
Ocağına incir ağacı dikilesice
Gözü kör olasıca
Boyu posu devrilesice
Ocağı batasıca
Gün görmiyesice
Başını yiyesice
Ekmeğe muhtaç olasıca
Yüzü gülmeyesice
Allah'tan bulasıca
Yağlı kurşunlara gelesice
Dert bulup,derman bulamayasıca
Anasından emdiği süt burnundan gelesice
B-DUALAR
Tuttuğun altın olsun
Gadanı alayım
Elin ayağın dert görmesin
Eline sağlık
Muğanete muhtaç olmayası n.
Allah analı babalı büyütsün.
Rızkın nasibin bol olsun.
Ayağına taş değmesin.
Düşmanının yüzü gülme sin.
Yolun açık olsun.
Yüzün ak olsun
3-BİLMECELER
Benim bir dağım var,bir yanına kar yağar,bir yanına dolu (çırçır fabrikası)
İnsan yapar yapısını,kemik açar kapısını (içli köfte)
Dört tane özü var,arpacık gözü var (koza)
Derisi var eti yok, nefesi var canı yok (körük)
Aldır ayası, yeşildir küpesi (kına)

CEYHAN'IN TARİHÇESİ

TÜRK HAKİMİYETİNDEN ÖNCE CEYHAN
1- İSLAMİYET ÖNCESİ CEYHAN
Ceyhan çevresinde yapılan arkeolojik kazılardaki bugünkü Ceyhan şehir merkezinin ilk çağda ve Orta çağda önemli bir yerleşim birimi değilken,Ceyhan'ın çevresindeki bazı köy ve kasabalar (Misis ,Sirkeli, Mercin, Kurtkulağı, Tumlu, Yılankale...vb) ise önemli birer yerleşim merkezidir.
Çukurova tarihini incelediğimizde Ceyhan ve çevresi şu medeniyetlerin hakimiyeti altına girmiştir.
ARVAZA KRALLIĞI
(M.Ö. 1500-1333)
M.Ö. 1500 yıllarında bölgeye hakim olan bu krallığın ,Hititlerden ayrı,doğu kökenli bir grup olduğuna inanılmaktadır. Devamlı Mısır Krallığı ile iş yapmış ve Hititlerle savaşmışlardır. Sonunda M.Ö 1333'te Hititler tarafından ortadan kaldırmışlardır.
HİTİT KRALLIĞI
(M.Ö.1900-2000)
Anadolu yarımadasında 700 yıl egemenlik kuran ve etkili olan Hititler, bugünkü Çukurova'yı Kızvata Krallığı olarak tanımakta ve bu yöreyi Uri Adania olarak adlandırılmaktadır. Tarım ve hayvancılık bu yörede özellikle Hititler zamanında çok gelişmiştir. Yine bu krallık döneminde Adana yöresi zamanın şartlarına göre çok gelişmiştir. Yine bu krallık döneminde Adana yöresi zamanın şartlarına göre çok ileri sayılacak bir idari yapıya kavuşturulmuş ve devlet Pankuş denen bir idare meclisi ve bir kral tarafından yönetilmiştir. Emniyet ve huzurun sağlanması ileri bir devlet yönetiminin bir sonucudur. Bu uygarlık Adana yöresinde derin izler bırakmıştır.
Özellikle Ceyhan yöresinde Hitit Kralı Muvattali'nin Mısır seferi esnasında Ceyhan nehrini geçtiği yere diktirdiği kaya rölyefi günümüze kadar gelmiştir.
Bu krallık IV.Arnuvandas zamanında ( M.Ö. 1220-1190 ) imparatorluk iyice zayıflar. Batıdan gelen deniz kavimlerinin (Frig) baskını sonucunda 7 yüzyıllık Hitit İmparatorluğu parçalanarak dağılır.
KUE KRALLIĞI
(M.Ö. 1191-713 )
Hitit devletinin M.Ö.1191-1189 yılları arasında Frigler tarafından yıkılması üzerine Çukurova'da Kue hakimiyeti başlar. Kue Krallığının sonları Asurluların ele geçtiğini görmekteyiz. Kue Krallığı hakkında elimizde fazla bir belge bulunmamaktadır.
Bu Kralllık hakkındaki sayılı belgelerden bir karatepe kazıları sırasında ele geçen kitabedir. Bu Kitabeden de Kue krallığının devletçiklerden meydana geldiğini anlıyoruz. Kitabede aynen şöyle demektedir. " Ben, Asitavanda, Danuna Kralı, Tarhund'un (büyük tanrının ) gözdesi ve Averikus'un büyüttüğü ülkemi gün doğudan batıya kadar genişlettim. At at üstüne , kalkan kalkan üstüne yapım. Hiç kimsenin şimdiye kadar itaat altına alamadığı vahşi adamları yola getirip, onları ovaya yerleştirdim. Mapsos hanedanına bağlı olmayan bu insanların yerlerinde çok kaleler inşa ettirdim. Bu kaleyi ( Karatepe Kalesi ) yaparak ona Asitavandava adını verdim.
Her kim bu şehri , bu kitabeyi tahribe kalkışırsa onu büyük tanrı Tarhund ve tanrılar mahv ve perişan etsin."
Başkenti Tarsus olan Kue krallığı M.Ö 713 Yılında Asurlular tarafından yıkılmıştır.
ASUR KRALLIĞI
( M.Ö . 713- 663 )
Madenleri , ormanları ve bereketli topraklarıyla tarihte daima komşularının iştahını kabartmış olan Adana bölgesi M.Ö. 750 yıllarında Asurluların istilasına uğramıştır. IV. Salmanassar zamanında ( M.Ö. 726- 722 ) Çukurova bir Asur vilayeti haline getirildi.
Asurlular, Çukurova'yı 50 yıl kadar egemenlikleri altında tutmuşlardı. Etkileri Tarsus havalisine kadar yayılmıştır. Sert bir idare ve değişik bir kültür içinde bölgeyi idare eden Asurlular Çukurova'yı bir sömürge olarak kullanmışlardır. Buna rağmen bölgede bıraktıkları izler yok denecek kadar azdır.
KİLİKYA KRALLIĞI
( M.Ö. 663- 612 )
Elli yıl kadar Çukurova'yı egemenlikleri altında bulunduran Asurluların uyguladıkları iskan politikaları ve sert idareleri Çukurova'nın esas halkını ve kültürel yapısını pek etkilememiştir.
Bu krallık , Asur Devleti'nin zayıflaması ve yöre halkının bağımsızlığını ilan etmesiyle ortaya çıkmıştır. Asur Devleti'nin yıkılmasıyla birlikte M.Ö. 612 yılında bağımsızlıklarını ilan ettiler.
Kilikya Krallığı da yaklaşık 50 yıl kadar yaşamıştır. Krallığın kuruluşunda en büyük pay Syennesis kral ailesi Kilikya' nın bağımsızlığını kurtarabilmek için Pers Kralı I . Dara
( M.Ö. 522 -486 ) Pers egemenliğini tanıyarak sartraplık sistemine girmiştir.
Bugünkü Çukurova'nın eski ismini de bu krallıktan aldığı rivayet edilir.
PERS KRALLIĞI
( M.Ö. 612 - 333 )
Persler M.Ö. 401 YILINDA Kunaska Meydan Muharebesi'nden sonra Çukurova'ya hakim olurlar. Çukurova 'da İranlılar döneminde çeşitli olaylar olmuş , satrapların birbirine düşmesiyle kargaşalı bir dönem yaşanmıştı. M.Ö. 333 yılına kadar bu kargaşa dönemi devam etmiştir.
Sartraplık , merkeze vergi yükümlülüğü ile bağlı fakat içişlerinde serbest bir yönetim olup , bu bölgede 279 yıl devam etmiştir. Kilikyalılar sağladıkları siyasi güvence karşılığı Pers Krallığına her yıl yaklaşık 1, 3 ton gümüş ve 360 beyaz cins at vererek yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
HELENİSTİK DÖNEMİ
( M.Ö. 333 - 323 )
İskender Makedonya'dan çıkıp Anadolu, Ortadoğu' yu alışı ve Persleri yenişi ile başlayan bu dönem , çeşitli adlar altında bir süre devam etmiştir.
M.Ö. 334 Yılında Doğu harekatını başlatan İskender , Ankara'yı zaptettikten sonra Gülek Boğazı üzerinden Çukurova'ya yönelir. Tarsus'u ele geçiren İskender, Pers Hükümdarı III. Dara Kodomanos'un muazzam bir ordu ile Kuzey Suriye üzerinden Çukurova sınırlarına doğru yaklaştığını öğrenir. Bunun üzerine iki ordu ile , Issos (Dörtyol-Erzin ) civarında karşılaşırlar. Bu savaşı İskender'in orduları kazanır. Pers Kralı III. Dara savaş meydanından kaçar.(M.Ö. Kasın 333 )
Bu savaş sonunda Çukurova tamamen Makedonyalıların hakimiyetine girer. Makedonya egemenliği çok kısa sürmüş olup , Çukurova on yıl içerisinde İskender'in komutanlarından Antigonos'un kurduğu idare altına girmiştir.
SELÖKİDLER DÖNEMİ
( M.Ö. 312- 133 )
İskender'in ölümünden sonra kumandanları arasında başlayan taht mücadelesi sonucunda Çukurova kumandan Antigonos'un idaresine girmişti.
Antigonos, M.Ö. 301 yılında sıkı bir Makedon kumandanı olan Selenkos'a yenilmiş ve böylece Çukurova toprakları Selökidlerin kontrolüne girmiş oldu. Sölenkidler idari merkezlerini bir ara Misis yöresinde kurdularsa da daha sonra Antakya'yı kurarak başkent yapmışlardır.
Selökid Krallığı , M.Ö.191 yılında Romalılarla yapılan bir savaşta yenilmiş ve topraklarının büyük bölümü Romalıların kontrolüne girmiştir.
KORSANLAR DÖNEMİ
( M.Ö 178 - 112 )
Selökidlerin Romalılara yenilerek zayıflama devrine girmeleriyle Çukurova'da meydana gelen idari ve siyasi zayıflık, otorite boşluğu yaratmıştı. Bu dönemde Akdeniz'de ticaret ve korsanlık yapan çeşitli korsan grupları, Çukurova'nın sahil yerleşim bölgelerinde bağımsız yönetim birimleri oluşturmuşlardır.
Korsanlar M.Ö 103' lerde Doğu Akdeniz'in ticaretini tehlikeye atıyorlardı. Bunun üzerine Romalılarla çatışmalara girdiler . Romalılara karşı Pontus Rumları'nın ve Ermeni Krallığı'nın desteğini de almışlardır.
M.Ö. 67 yılında Roma orduları korsanları Akdeniz'de yenilgiye uğrattı ve Akdeniz korsanlardan temizlendi.
ROMALILAR DÖNEMİ
( M.Ö. 11- M.S.395 )
Roma Konsülü ve Triumvir'den biri olan Pompeus döneminde , Çukurova Roma'ya bağlanmıştır. Korsanlar yönetiminin yarattığı anarşiden sonra Çukurova 407 yıllık bir dönem için Roma İmparatorluğu'nun toprağı olmuş ve bu dönemde çok imar görmüştür .Roma döneminden bugüne kadar kalmış eserler Çukurova'nın bir çok yöresinde bulunmaktadır. İlçemiz sınırları içerisinde birçok kale ve höyük Romalılar'dan günümüze kalmıştır.
Roma İmparatorluğu 395 yılında kavimler göçü dolayısıyla ikiye ayrılınca bu yörelerde Doğu Roma (Bizans) hakimiyeti başlamıştır.
BİZANS DÖNEMİ
( M.S. 395- 638 )
Bizanslılar döneminde tarım ve ticaret merkezi olan Çukurova İpek Yolu üzerinde bulunduğundan büyük önem kazanmıştır. Bizans'ın Avar ve Bulgar akınlarıyla zayıfladığı dönemde ,kısa bir süre için tekrar İranlılar'ın egemenliğine girmiştir.7.yüzyıldan itibaren de bölgeye Müslüman akınları başlamıştır.
Orta çağ boyunca Adana bölgesinde hüküm süren gruplar önce Bizanslılar ,sonra Müslümanlardır .Çukurova, burada başlayan Haçlı seferleri ile zaman zaman el değiştirmiştir. Orta çağın sonunda da Ramazanoğlu Beyliği'nin egemenlik merkezi olmuştur.
2- İSLAMİYET SONRASI CEYHAN
Müslüman Arapların Çukurova'ya ilk akınları Hz.Ömer zamanında 638 yılında başlamıştır.704 yılında Halife Abdulmelik'in oğlu Abdullah Misis yöresindeki kaleyi alarak ilk camiyi yaptırmıştır. Bu tarihten sonra; Çukurova'da Müslüman Emevi hakimiyeti başlamıştır.
8.y.y. da Abbasi Devleti'nin kurulması üzerine Abbasi halifesi Harun Reşid bugünkü ismi Düziçi olan Osmaniye'ye bağlı Haruniye şehrini kurduttu.Bu dönemde Abbasilerin uç komutanı olan Türk Beyi Faraç zamanında Türkler Çukurova'ya yerleşmeye başladılar. Yine Ceyhan yakınlarındaki Anavarza ve çevresine de önemli miktarda Horasan Türk'ü yerleştirilmiştir. Çukurova 8.y.y. sonlarından itibaren Horasan'dan akıp gelen Türklerin vatanı olmuştur.
969 yılından sonra Bizans tekrar Çukurova' ya hakim olarak Türk ve Müslüman kıyımı yapmıştır. Bizans'ın bu bölgedeki hakimiyeti 1083 yılına kadar sürmüştür.
B- TÜRK HAKİMİYETİNDEN SONRA CEYHAN
1071 Malazgirt Zaferinden sonra Türkler Anadolu'ya hızlı şekilde yerleşmeye başladılar. Anadolu Selçuklu Devletinin kurucusu Süleyman Şah 1083 yılında düzenlediği bir seferle bütün Çukurova'ya hakim oldu.
Anadolu Selçuklu Devleti hakimiyeti döneminde Çukurova'ya Türkmen oymakları iskan edildi. Fakat Anadolu Selçuklu Devleti'nin zayıfladığı dönemlerde, Haçlılar tarafından Ermeni Krallığı kuruldu.( 1198 )
1218 yılında Selçuklu hükümdarı İzzettin Keykavus zamanında Ermeniler üzerine yapılan bir sefer sonunda Çukurova Ermeni Krallığı Selçuklu'ya vergi vermeye mecbur edildi.
Ermeniler Selçukluların zayıf halinden yararlanarak Çukurova'da yaşayan Türkmenlere işkence ve zulüm yapıyorlardı.1366 yılında Memlüklü ordusu Çukurova 'daki Türkmenlerinde desteğini alarak Ermeni Krallığına son verdi.
1352 yılında Oğuz Türklerinin Yüreğir koluna mensup olan Ramazan Bey Memluklülerin yardımıyla Ramazanoğulları Beyliği'ni kurdu.1516 yılında Osmanlı'ya bağlanan beyliğe, 1608 yılında Osmanlılar tarafından son verilmiştir.
1535 yılında İran seferinden dönen Kanuni Sultan Süleyman Ceyhan yakınlarındaki Kurtkulağı Kervansaray'ında dinlenmiştir.
1833 - 1840 yılları arasında Çukurova, Mısır valisi Mehmet Ali Bey'in oğlu İbrahim Paşa yönetiminde kalmıştır.
1840 yılından sonra Osmanlılar tekrar bölgeye hakim olmuşlarsa da merkezî idaredeki bozukluklar ve çok ağır olan vergi yükleri yüzünden Kozanoğlu, Küçükalioğlu, Bozdoğanlar, Kerimoğulları , Gökvelioğulları , Sırkıntıoğulları, Menemcioğulları... gibi aşiretler merkezî idareye karşı isyan etmiştirler.
Çukurova ve çevresi 1918 yılının sonlarına kadar Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır.30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra bir süre İngiliz işgalinde kalan yöre daha sonra Fransızlar tarafından işgal edilmiştir ..
KURTULUŞ SAVAŞI'NDA CEYHAN
BENDE BU VEKAYİNİN HİSSİ TEŞEBBÜSÜ BU MEMLEKETTE, BU GÜZEL ADANA'DA DOĞMUŞTUR.
Mustafa Kemal ATATÜRK
5 Mart 1912
Mondros'tan sonra İskenderun Limanına çıkan İngilizler ilerleyerek Ceyhan'ı işgal ederek karargâhlarını kurdular. Bu sırada Ceyhan Belediye Başkanı olan Hacı Mücdeba Efendi'nin evini boşaltarak komutanlık binası yaptılar.
İngilizlerle Fransızlar kendi aralarında anlaşarak Mart 1919'da Fransızlar Ceyhan'ı İngilizlerden devraldılar.
1919 yılı Martında Fransız yüzbaşısı Araki, yanında muavini ve Ermeni tercümanıyla birlikte Ceyhan'a geldi. Aradan çok zaman geçmeden bir Fransız piyade taburu ile bir süvari birliği Ceyhan'ı işgal etti. Jandarma Kumandanı olan İbrahim Bey (İbrahim Mete) Kaymakamlık görevini de yürütmekteydi.
Bu işgalden sonra birinci cihan harbinde uzaklara sürülen Ermeniler Fransızlarla birlikte Ceyhan'a döndüler . Ceyhan'da da şimdiki Sakarya İlkokulu ile itfaiye teşkilatı arsında küçük bir Ermeni mahallesi vardı. Gerek yerli ve gerek sonradan gelen Ermenilerin, işgal esnasında Fransızlardan da yüz bularak rastladıkları Türk kadın ve erkeklerine tecavüzüne yeltendiler.
Yapılan şikayetler müspet netice vermiyordu. Çünkü ermeni tercümanlar olayları istedikleri gibi Fransızlara anlatıyor, Fransızlar da Ermenilerin kendilerine kıymetli bir dost ve yardımcı kabul ediyorlardı. Köylerde Reşit ve Kara Yusuf çetelerinin eşkıyalığı duyuldu. Fransızlar ve onlara gönüllü yazılan ermeni serserilerin, bunlarla mücadeleye başladı. Tozlu Köyü yakınında hiçbir suçu olmayan 23 masum vatandaşımızı herhangi bir muhakeme yapmaksızın kurşuna dizdiler.
Bir gün tiyatroda, Ermeniler Türklere her türlü çirkefi atmaya başlayınca orada bulunan Türk ve Ermeniler arasında bir arbede koptu. Bunu duyan İbrahim Bey,Fransız Komutan Areki'ye şikayette bulundu.
-" Ermenileri terbiye edin ya da biz onları terbiye ederiz." dedi.
Ermeniler bir gün Yunus Hoca'yı minarede ezan okurken vurdular. Ermeniler o kadar azıttılar ki geceleri evleri basarak genç kız ve kadınlara sarkıntılık yapıyorlar, camilerde ibadeti engelliyorlardı. Ceyhanlılar hiçbir zaman yapmadıkları suçları, kanları ve canlarıyla ödemek zorunda bırakılıyorlardı. Öyle ki Ceyhan sokaklarında 20-30 vatandaşımızı katlettiler. Kaymakam İbrahim Bey'in Fransız Komutanlığı nezlinde yaptığı girişimler neticesinde Fransızlarca Ermenilere verilen gece dışarı çıkma yasağı da bir işe yaramadı.
Bu sırada Fransızların jandarma teşkilatını güçlendirmek amacıyla jandarma yazdıkları dönemde , İbrahim Bey'in ilerici görüşü sayesinde bir çok Türk de jandarma yazıldı. Bu Türkler , jandarmalarca Türklere yapılacak zulümleri engelleyecek hem de ileride Türklerin ihtiyaç duyacakları silahları karşılamak için bir vesile olacaktı.
Fransızlarla iyi geçinme çabaları sonuç vermiyordu. Ceyhan sokaklarından geçen manda sürüsünden biri boynuzuyla bir Ermeni'ye dokunmuştu. Bu olay Ermeni serserilerini galeyana getirmek için yeterli idi. Ermeniler, sürü sahibi Hacı Bekir ile arabacı Memo'ya hücum ederek linç etmeye çalışırken Hacı Seyit Nazsız'ın dedesi Hacı Bekir ve Haski Mustafa ağalar görmüşler;
" Aman koşun Sabitzâde'ye haber verin . Ermeniler adam öldürüyorlar." diye feryada başlamışlar. Elindeki gümüş bastonuyla önüne gelen Ermeniler'in kafasına rastgele vurmaya başladı. Bir taraftan da ;
"Daha ne duruyorsunuz ? Gözünüzün önünde Ermeniler bizleri boğazlasınlar mı?"diye bağırınca halk, her tehlikeyi göze alarak saldırdı. Bu tepki karşısında Ermeniler kaçtılar. Yakalanan birkaç kişi ile Sabitzâde Ahmet Efendi, hadiseyi Fransız Komutanına anlatarak şikayette bulundu.
Bu üzücü olaylar karşısında başta Sabitzâde Ahmet Efendi olmak üzere Ceyhan'ın ileri gelenleri gizli gizli toplantılar düzenleyip görüştüler. Sabitzâde , " Burada durulacak hal kalmadı. Dışarı çıkalım, teşkilatlanalım, düşmanla savaşalım. Yurdumuzu kurtarmaya çalışalım, başka çare yok" dedi. Bu düşünce olumlu karşılandı. El altından şehri terk etmenin, dışarıda silah ve cephane sağlayarak, silahlı kuvvetler halinde, düşmanla olanca gücünüzle mücadele etmenin zamanı geldiği halka duyuruldu.
Bunun üzerine halk, şehri terk etmeye, Fransızlardan uzak bölgelere kaçmaya başladılar. Şehir tenhalaştıkça, Ermeniler daha çok azıtıyordu. İlk olarak çeteler besleniyor ve barındırılıyor bahanesiyle Fransızların desteklediği Ermeni yağmacıları Büyük Mangıt, Yılankale , Tatlıkuyu ,Soysalı ,Isırganlı ( Tatarlı ), Çakaldere , Yeşilhöyük, Çiftlikhat ve Mercin köyleri ile Çil Osman ve Sabitzâde çiftliklerini yıkıp ateşe verdiler. Mercin'deki , Sabitzâde çiftliğindeki malları yağma ederek , koyun , sığır, manda sürülerini ve atları savaş ganîmeti olarak alıp götürürken, patos makinalarını ve çok sayıdaki harmanı ateşe verdiler. Çiftlikte bulunan Sabitzâde , Ceyhan Nehri'nin karşı tarafına yüzerek geçmiş ve canını kurtarmıştı.
Bu can yakıcı olaylardan sonra milli teşkilatlara daha fazla önem verildi. Halk düşman işgalinden kurtulmak için daimi olarak köylere iltica etti. Kaymakam İbrahim Bey ve Ahmet Muhtar dahi kaçmak zorunda kaldı. Burhanlı Köyü'nde derme çatma bir hükümet kuruldu. Ahmet Muhtar Kaymakam Vekilliği yapacak ,İbrahim Bey bütün havalinin teşkilatını düzenleyip silahlı kuvvetleri kumanda edecekti.
İbrahim Bey yanındaki çeteleri Papak ( Erenler ) Köyü'nde toplanmıştı. İbrahim Bey, Kurtkulağı'nın üst tarafındaki 1.Dünya Savaşı'ndan kalma sahili korumak için yapılan uzun menzilli topu mandalarla kızaklar üzerinde çektirerek, Papak Köyü'ndeki Topraktepe denilen Ceyhan Ovası'na hakim bir tepeye yerleştirmişti. İbrahim Bey'in amacı şehri Türklerden boşaltıp daha sonra da şehri topa tutacak ve düşmanı temizleyecekti. Bundan sonra da düşmandan temizlenen şehre geri dönecekti. Bu söylentinin de şehirde yayılması üzerine şehir merkezinde nerede ise Türk kalmamıştı. Ceyhan Nehri'nin sığ olan geçit yerleri ana-baba günü gibiydi.
Fransız ve Ermenilerin zulmü karşısında şehri boşaltma işine "kaç-kaç olayı" adı verilir .Bu olay yöremizde türkü olup söylenmiştir.
Kaça- kaça giderken yastığım kaldı.
İğneden ipliğe,Fransız aldı,
Kurulu evlerimiz virane oldu,
Yol verin Muhacire ey karlı dağlar,
Elleri kollarında yetimler ağlar,
Elleri koynunda gelinler ağlar.
Ceyhan, hemen hemen Türkler tarafından tamamen boşaltılmış, geride çok az kişi kalmıştı. Bu arada Kadirli'den kaçan Ermeniler Ceyhan'a sığınmışlardı. Fransızlar,Türk nüfusunun Ceyhan'dan çıkmasını önlemek için giriş çıkışları izin kâğıdına bağlamışlardı.
Fransızların ve Ermenilerin zulümlerine dayanamayan Ceyhanlılar çeteler kurarak örgütlendiler ve Fransızlarla çatışmaya başladılar.
İşgal günlerinde merkezi otoritenin zayıflamasından faydalanmak isteyen bazı başıbozuk insan yığınları silahlanarak dağlara çıkmış ve kendilerine çete denilmiştir. Bu çetelerin en meşhurları Kürt Reşit Çetesi ile Kara Yusuf Çetesi'dir.
Kürt Reşit Çetesi, Kadirli'nin Tatarlı aşiretinden, Halil Efendi'yi vurmaları üzerine jandarma ve Halil Efendi'nin akrabalarının sıkı takibi sonucu yakalanarak öldürülmüş ve çetesi dağıtılmıştır.
Kara Yusuf Çetesi,asker kaçakları ve yağmacıların oluşturduğu bir çapul yığınıydı. Bu çete,geçtikleri yerlerde yağma ve çapul yapıyor,halkı soyarak onlara korku veriyordu. Kara Yusuf Çetesi ,yaptığı vurgunlar sayesinde her geçen gün biraz daha kalabalıklaşmış ve önemli bir güç durumuna gelmişti. Çete bir gün birkaç ermeni köyünü basınca Ermeniler, Fransızlara şikayette bulunmuşlardı .Ermenilerin bu şikayeti üzerine onlarca Türk hiçbir suçları olmadığı halde eşkıya denilerek yakalanmış ve Fransız ve Ermenilerce katledilmişti.
Fransızlar,Kar Yusuf Çetesi'ni takip etmişlerse de yakalayamamışlardı. Çete, Fransızlara rağmen ovada istediği gibi pervasızca dolaşıyor, Fransızları hiçe sayıyordu. Fransızlar çeteye karşı Türk jandarmasını kullansalar da başarılı olamadılar .Bunun üzerine Fransız jandarma komutanı Klonel Norman ,halkın gözünü korkutmak ve yıldırmak amacıyla eşkıya diyerek getirttiği 25 kadar genci sorgusuz sualsiz ellerini arkadan bağlatıp diz çöktürerek ,başlarına kurşun sıktırmak suretiyle jandarmalara vurdurmuştur .Şehitlerimizin kimin nehre atmışlar kimini de mezarlık yakınına kazılan bir hendeğe toplu olarak gömmüşlerdir.
Bu arada yörelerinin sayılan ve sevilen kişileri olan ,Mercimek'ten İzzet Efendi,Yılankale'den Fettah Efendi eşkiyayı evlerinde barındırıyorlar bahanesiyle ,tutuklanarak Ceyhan'a getirilmişler ve buradan Adana'ya sevk edilmişlerdi. Burada Fransız Kumandanı Kolonel Norman'ın çöl kanununa göre verdiği kararla 24 saat içerisinde 10.000 altın kurtuluş fidyesi vermeye mahkum edilmiş ve bu fidyeyi vermedikleri takdirde idam edilecekleri bildirilmişti. İzzet Efendi'nin varlıklı olması münasebetiyle yakınları tarafından malları satılarak 3.500 lira toplanmış ve bu para Fransızlara teslim edilmişti. Bunun üzerine İzzet Efendi serbest bırakıldı. Lakin Fettah Efendi durumu uygun olmadığı ve parayı karşılayamadığı için kurşuna dizilerek şehit edildi.
Yine Yılankale'den Adanalı Hacı namıyla bilinen Yılan kaleli biri köyden elleri bağlanarak alınmış ve Mangıt'ta köy meydanında köylülerin gözleri önünde kafası koparılarak şehit edilmiştir.
İşte tam bu olayların geliştiği sıralar da ,Kuvay-ı Milliye kuvvetleri,Kadirli'nin düşmandan temizlenmesinden sonra Kozan civarında kuvvetlerini yığarak, şehri abluka altına almışlardır. Kozan'ı ablukadan kurtarmak için Adana Ermenileri'nin meşhurlarından Avukat Göğdereliyan kumandasında 500 kişilik bir ermeni gönüllü birliğinin hareket ettiği haberi alındı. Bunun üzerine Türk kuvvetleri çevredeki köylülerin de katılmasıyla Tumlu Kalesi'nde pusu kurdular. Ermeni kuvvetlerini burada yenilgiye uğratan Türk kuvvetlerinin maneviyatı yükseldi.
Fransızların Kozan'ın tahliyesini ve bu ilçemizin kurtuluşunu takiben, Kuvay-ı Milliye kuvvetleri düşman işgali altındaki Ceyhan ve Osmaniye yörelerine kaydırılmıştı. Kuvayi-Milliye'nin bu bölgedeki faaliyetleri Seyhan Nehri'nden Kozan yolu ve Kürtçülerle İncirlik köyleri arası ,Yılankale,Yeşilhöyük, Büyük ve Küçük Mangıt,Mercimek havalisinde cereyan etmiştir.
Bu cephenin komutanı Aydınoğlu Tufan Bey idi. Taktik icabı 4 gruba ayrılan milli kuvvetlerin Sırkıntı Yolu ,Ceyhan'a bağlı Büyük Mangıt Köyü'nü işgal ettikten sonra Ceyhan'ın 3 km. batısındaki Kalehöyüğü Tepesi etrafına siperler kazdırarak Ceyhan Cephesi kontrol altına aldı. Çakalderesi Köyü'nün içinden geçen demiryolu hattı tahrip edilerek, Ceyhan-Adana arasındaki ulaşım aksatıldı. Ceyhan'daki düşman işgalinden kaçanlar koruma altına alındılar.
Ceyhan'da makinalı tüfek,top ve çeşitli askeri malzemelerle donatılmış sekiz bin kadar Fransız askeri bulunuyordu.
Ceyhan'da az sayıda Rum ve ermeni de vardı.
Milli Kuvvetler,Ceyhan yakınındaki Kelalın Höyüğüne siperler kazmış ve mevzilenmişlerdir. Ceyhan Nehri'nin batısındaki cepheden, gece Ceyhan'a ateş açılıyordu. Mercimek'deki milli kuvvetlerin mevcudu 150-200 kişi idi. Milli kuvvetlerin geceleri Ceyhan Nehri kıyısından sızarak düşmana açtıkları ateş daha tesirli olmaya başladı. Bununla birlikte milli kuvvetlerin silahları çok eski ve cephaneleri yetersizdi.
Ceyhan yakınındaki Büyük Mangıt köyü Fransız Taarruzuna uğradıktan sonra, Ceyhan Ovası'nın ortasında bulunan Mercimek'teki genel karargâh daha muhkem bir yer olan
Tatarlı (Isırganlı) Köyü'ne; Sırkıntılar grubunun karargâhıda Dedeler Köyü'ne nakledildi. Adana- Ceyhan arasını kontrol altında tutmaya çalışan Milli Kuvvetler, düşmanın bu merkezlerden rahatça girip çıkmasına izin vermediler Bilhassa Misis Savaşlarından sonra, Fransızların Adana-Ceyhan arasındaki ulaşımını önlemek için demiryolu rayları sürekli olarak sökülerek tahrip edilmiştir. Buna karşılık Fransızlar da ,zırhlı trenleriyle top ve makineli tüfek koruması altında işçiler getirerek bozuk rayları tamir ettiriyordu .Bu şekilde daha önce bir saat olan Adana -Ceyhan yolu on saatte alınıyordu.
Milli kuvvetler Ceyhan'ın kuzeyinde bulunan Mercik Suyu'nun kuzey kıyısına kazdıkları mevzilere yerleşmişlerdi. Fransızlardan ele geçirilmiş olan iki ağır makinalı tüfek köprü başına mevzilenmiştir. İleri karakollarımızın güneyde Mercin Suyu kıyısındaki değirmene, Mercin-Ceyhan yolu üzerinde ise Mercin'den 2 km. ileriye sokulmuştur. Fransızları bu bölgede bir piyade alayı,bir süvari bölüğü ve iki bataryası bulunuyordu. Fransızlar hücuma geçtiler. Savaş bütün şiddetiyle devam etti. Öğleye kadar devam eden çatışmalar sonunda ,Fransızların ikinci saldırısı da sonuçsuz kaldı. Mercin Suyu'nun kuzey tarafına geçemediler.
Üçüncü Fransız taarruzu sırasında bir erimiz Fransız tankının üzerine atılarak içindekileri öldürmeye çalışırken şehit oldu. Bu savaşlar esnasında köylülerde askerlere yardımcı oluyordu.
Bu kanlı savaşta askerler arasında gezerek cephaneleri bitenlere cephane dağıtan Sabitzade Ahmet Efendi, Vanlı Şehabettin, Abdulbahri'nin yeğeni Ahmet Kaltakiye mahallesinden Şeyh oğlu Ahmet,Rumeli Şurkiye Köyü'nden Dumanlı Mustafa oğlu Dedeli İbrahim,Tumlu Köyü'nden Emin ve ismini öğrenemediğimiz birkaç kişi şehit oldu.
Bu savaş esnasında Fransız askerleri arsında bulunan Cezayirli Hacı Mehmet Çavuş ve Beş arkadaşı silahları ile birlikte bir miktar bomba ve makineli tüfekle Türk birlikleri tarafına ilhak ettiler.
Ankara Antlaşması'ndan sonra 23 Ekim 1921 günü Ceyhan'a Türk Bayrağı çekildi. Ceyhan Kurtuluş gününü 6 Ocak 1922 olarak kutlamaktadır.
CEYHAN'IN KURTULUŞUNDA UNUTULMAZ ŞAHSİYETLER
OSMAN TUFAN BEY
1886 YILINDA Üsküp'te doğmuştur. Manastır Askeri Lisesini bitirdikten sonra, İstanbul Merkez Kumandanlığı Teknik Heyetinde çalışmıştır.
1.Dünya Savaşı Boyunca değişik yerlerde, çeşitli görevlerde bulunmuştur. Savaş sonrasında ,İstanbul Merkez Kumandanlığı Teknik Heyeti'nde çalışmıştır.
Daha sonra,Mustafa Kemal Paşa ile hareket etmeye başlamıştır. Sivas Kongresi'nden sonra Mustafa Kemal Paşa'nın emriyle Doğu Kilikya Kumandanlığına atanmıştır.
Tufan Bey, Andırın'da Kuva-i Milliye'yi kurarak Ceyhan ,Kadirli ve Kozan yörelerini teşkilatlandırmaya başlamıştır .Onun teşkilatlandırdığı kuvvetler Doğu Kilikya'da Fransızlara karşı büyük bir zafer kazanmıştır. Tufan Bey, düşman İzmir'de denize dökülene kadar mücadeleye devam etmiştir.
1935 yılında Tuğgeneralliğe yükselen Tufan Bey Siirt'te eşkıyaya karşı büyük başarılar elde etmiştir.
Tufan Bey 4-5 Şubat 1944 yılında ölmüştür.
Atatürk , Nutuk'unda Tufan Bey'den bahsetmiştir.
Atatürk, Erzurum'dan Sivas'a gideceği vakit suikast söylentileri başlamıştır. İşte bu sıralarda yanına gelen Tufan Bey'den bahseder;
"Fedakar arkadaşlarımızdan bir kaçının elyevm bir alay kumandanı olan Osman Bey ki, Tufan Bey namıyla maruf olmuştur. Bunların başındaydı. Bir otomobil ile kendi otomobilimize takaddüm ettirdik,Sağdan soldan gelecek uzak mesafedeki ateşlere karşı ehemmiyet verilmeyerek otomobiller seri hareketle şose üzerinde ileri yürüyüşe devam edecekler."
AHMET AĞA ( BORAN )
Şumnu muhacirlerinden olan Ahmet Ağa,Bulgaristan'ın Eskicuma kazasında doğmuştur. 16 yaşındayken ailesiyle birlikte Ceyhan'ın Yeşil bahçe Köyü'ne yerleşmiştir.
Andırında ki Tufan Bey'le haberleşerek Fransızlara karşı milli kuvvet oluşturmaya başladı. Ahmet Ağa Ceyhan'la ilgili bilgileri bir değneğe yazarak Tufan Bey'e ulaştırıyordu. " Artık Türk Devleti yıkıldı, yerine Fransız Devleti kurulacak, millet çok rahat yaşayacak" diyen bir şahsı kovması üzerine, Ahmet Ağa Fransız jandarmalarınca tutuklandı.
Ahmet Ağa'nın tutuklandığını öğrenen Hüsmen Ağa ve Avcı Mehmet, Mercimek Köyü civarında Fransız askerlerine pusu kurarak Ahmet Ağa'yı kurtardılar. (22 Şubat 1920 )
Ahmet Ağa bu olaydan sonra adamlarıyla birlikte, Andırın'da bulunan Tufan Bey'in yanına gitti. Daha sonra ailesini Andırın'a getirttirerek kendisi Ceyhan'a döndü. Fransızlarla mücadeleye başladı.
Ahmet Ağa, Akdam ,Yeşil bahçe, Sarı bahçe, Ağaçlı, Çatal höyük, Camuzağlı, Aşiret İnceyer...köylerini teşkilatlandırmış ve Fransızlara karşı büyük başarılar elde etmiştir.
Ahmet Ağa'nın en büyük başarısı ,Tumlu savaşında Ermenileri yenilgiye uğratması olmuştur. Bu savaştan sonra kendisine Boran lakabı verilmiştir. Ahmet Ağa Kurtuluş Savaşı'ndan sonra,Boran soyadını almıştır.
Ahmet Boran Bey,Atatürk tarafından İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmiştir. Ahmet Boran Bey , 17 Eylül 1946 yılında ölmüştür. Mezarı Yeşildam Köyü'nde kendisine ait olan çiftlikteki aile mezarlığındadır.
AVCI MEHMET
Bulgaristan'ın Şumnu Kasabası Akdere Köyü'nde doğan Avcı Mehmet, Ceyhan'ın Mercimek Köyü'ne yerleşmiş bir Bulgar Muhaciridir.
Avcı Mehmet , İlk Kuvay-ı Milliye'cilerden olup, Çukurova'nın çeşitli yerlerinde özellikle Kozan kuşatmasında, Ceyhan-Yumurtalık bölgesinde büyük hizmetleri vardır.
Avcı Mehmet, Andırın'da Tufan Bey'le görüştükten sonra Hamam Köyü'ndeki Ermenilerle çarpışmış,Mercimek, Sarı bahçe karakollarını basarak düşmanın silahlarını almış ve arkadaşlarına dağıtmıştır.
Avcı Mehmet Ahmet Ağa'yı tutuklayan Fransızlara yaptığı baskından sonra bir daha köyüne dönmemiştir. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Osmaniye'nin Toprakkale ilçesine yerleşmiştir.
Avcı Mehmet Kurtuluş Savaşı'nda gösterdiği üstün başarı ve hizmetlerden dolayı hiçbir yardımı kabul etmemiş ,hatta İstiklâl Madalyasını bile kabul etmeyerek " Ben bu işi vatanım ve milletim için yaptım"demiştir.
Avcı Mehmet 1970 yılında Toprakkale'de vefat etmiştir. Mezarı Toprakkale'de bulunmaktadır.
Ahmet Fevzi Efendi,İbrahim Mete Bey, İnce Ali ,Necip Ağa,Çerkez Nuri Çavuş,İsmail Caf ve Ali Caf ...vb. gibi kahraman şahsiyetler hakkında fazla bilgiye rastlayamadığımız için bu kahraman büyüklerimizi sadece isimleri ile anıyoruz.
CUMHURİYET'TEN GÜNÜMÜZE CEYHAN
Ceyhan ilçesi geçmişten günümüze bir tarım şehri olarak varlığını sürdürmüştür. Son 20-25 yıldır tarıma dayalı endüstri kuruluşları Ceyhan'da ağırlık kazanmaya başlamıştır. Özellikle tekstil,yağ,inşaat malzemeleri,kireç...vb. sanayi gelişmiştir.
Ceyhan ulaşım olanaklarının da elverişliliği sayesinde hızlı şekilde gelişmiştir. Ceyhan güneyden Gaziantep- Tarsus otoyoluyla,kuzeyden ise E-5 karayoluyla çevrilidir. Bugünkü Ceyhan İlçesinin nüfusu ülkemizdeki 45 ilin nüfusundan daha fazladır. Seksenbeş köye sahip olan Ceyhan, Cumhuriyet'ten sonra hızlı gelişmesini günümüze kadar sürdürmüştür.
Ceyhan 27 Haziran 1998 depreminden sonra sanayileşmede büyük yara aldıysa da Bakü-Yumurtalık boru hattının gerçekleşmesiyle ve önümüzdeki yılarda faaliyetini arttıracak olan Serbest Bölge ve organize sanayi ile tekrar gelişimine devam edecektir.

İNCİRLİK TESİSLERİ

İncirlik kasabası , Ceyhan'a 20 km. mesafede deniz kıyısında kurulmuş güzel bir kasabadır. Bütün Türkiye'nin tanığı BOTAŞ Tesisleri bu kasabada sınırları dahilindedir. İncirlik Kasabası tanıtımı ve yatırımı iyi yapılmadığı için , masmavi denizi , altın sarısı kumsalları olmasına rağmen sadece iç turizme hitap etmektedir. Yaz aylarında yerli turistlerle dolup taşar...

İncirlik Kasabası'nın tanıtımı iyi yapıldığı takdirde denizi ve kumsalıyla, tarihi mekanlara olan konumuyla turistlik bir mekan olabilecektir. İncirlik de kurulan küçük tesisler konaklama tesislerinden ziyade balık lokantalarıdır. Güneyin en meşhur balıklarından olan lagos avcılığı bu sahillerde yapılıp, yine bu sahillerde kurulu balık lokantalarının ustaları tarafından hazırlanarak meraklısına ikram edilmektedir...

İncirlikte tatil yapanlar genellikle buraları bilen insanlardır. Tatilciler genelde çadırlarda konaklamaktadır...

KURTKULAĞI MESİRE YERİ

Kurtkulağı Mesire yeri Ceyhan'a 15 km, Kurtkulağı Kasabasına ise 1 km. uzaklıktadır. Kazankaya Kalesi'nin harabelerinin bulunduğu mekanın ağaçlandırılmasıyla halkın beğenisine sunulmuştur. Hafta sonu iznini geçirmek isteyenler için bulunmaz bir mekandır. Alanı oluşturan Çamlık içerisinde bir de türbe mevcuttur...

AĞAÇPINAR TESİSLERİ

Ağaçpınar Tesisleri Ceyhan'a 15 km. uzaklıktadır. Ağaçpınar da alabalık tesisleri bulunmaktadır. Bu tesisler, Ağaçpınar Köyü Muhtarlığınca işletilmektedir. Tesisler birinci sınıf eğlence yerlerindendir. Tesislerde bulunan havuzlardaki hayvan figürlü çeşme tarihi özellik arz eder...

TATARLI ÇAMLIĞI

Tatarlı Çamlığı, Ceyhan'a 13 km. mesafede kurulmuş güzel bir eğlence ve mesire yeridir. Tatarlı Çamlığı 20-25 dönüm genişliğindeki çam ağaçlarıyla kaplı alandan ibarettir. Tatarlı da alabalık tesisleri mevcuttur...

H-SİRKELİ RÖLYEFİ

Ceyhan'a 3 km. uzaklıktaki Sirkeli Köyü'ndeki Hititlerden kalma Rölyef Anadolu'daki en eski Hitit kaya kabartmasıdır. Bu rölyef Hitit Kralı Muvatalli'nin Kadeş savaşına giderken Ceyhan Nehrini geçtiği belirten bir anıttır...

ANAVARZA KALESİ

M.Ö. I. Yüzyılda başlayan tarihi, çok karışık ve zengindir. Yöreye en hakim tepenin üzerine kurulmuştur. Çevredeki en gösterişli kaledir..


Anavarza Kalesi,Asurlular'dan kalma bir şehir yıkıntısı üzerine Romalılar tarafından kurulduysa da M.S.561 yılında vuku bulan bir depremde yıkılmış fakat Harun Reşit döneminde tekrar yapılmıştır..

YILAN KALESİ

Adana ve Ceyhan arasında birden yükselen Ceyhan Ovasına hakim tepe üzerine kurulmuştur. İç Anadolu'dan gelip Gülek Boğazı yoluyla Adana ,Misis, Payas ve Antakya'dan geçen tarihi kervan yolunun üzerinde bulunan kaleler zincirinin bir halkasını da Yılankale oluşturur... Bu kalenin hangi tarihte kimler tarafından yapıldığı bilinmemekle birlikte,kalenin yapı özelliğine bakıldığında Bizans devrine ait olduğu kanısı uyanmaktadır. Ortaçağda yapıldığı tahmin edilen kalenin Haçlılar zamanında da yapılmış olması muhtemeldir. Kale,dıştan 700 m kadar çevresi olan 2'şer katlı sekiz burçla tahkim edilmiştir. Burçlar ve araları tamamen mazgallı olup ,bu mazgalların ortaları ,ateş etmek için deliktir. Kalenin bedenleri adeta dantel gibi işlenmiştir. Kalenin güneye bakan bir demir kapısı vardır. Kale içindeki büyük meydana her yönden bir merdiven inmektedir. Böylelikle meydandan kalenin her yönüne gidiş geliş kolay olmaktadır...

TUMLU KALESİ

Ceyhan'a 17 km. mesafede yüksek bir tepenin üzerine kurulmuştur. Sağlam kalmış bir kaledir. Kalenin çevresi 800 m.dir... Sekiz tane burcu ve doğuya açılan bir tek kapısı vardır. Ovaya bakan gözetleme kulesi; ayrıca savunma hendekleri ve surlar bulunmaktadır. Kale içerisinde bazı yapı ve mahzen kalıntıları vardır. Tepenin çevresinde ise kaya mezarları ve barınaklar dikkati çeker..

DURHASAN DEDE TÜRBESİ

Durhasan Dede Türbesi'nin kesin yapılış tarihi bilinmemekle birlikte XVIII. y.y İlk çeyreğinde yapıldığı söylenebilir...


Durhasan Dede Türbesi, kare planlı küçük kargir bir bina olup,tek kubbelidir. Türbenin ana kapısı üstündeki kitabede türbenin 1871 yılında Abidin Efendi tarafından tamir edildiğini anlıyoruz...


Türbenin bulunduğu yerde Türkmen bektaşilerinin yaşadığı bir köy vardır. Durhasan Dede'nin bir adı da "Yanyatır"dır. Bu kola mensup tahtacıların piri olan dedenin türbesi,bölgedeki alevi ve bektaşilerin ziyaret merkezidir...


Durhasan Dede 4. Murat'ın şeyhlerindendir. Büyük hükümdar 4.Murat , Bağdat Seferi esnasında Misis'in Havraniye semtinde otağ kurduğu zaman Durhasan Dede padişahı görmüş,ona seferinde başarılı olması için dua etmiştir...

KURTKULAĞI KERVANSARAYI VE CAMİİ

Kurtkulağı Kervansarayı, 1711 yılında Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Ceyhan'ın Kurtkulağı Köyü'nün 1 km. kuzeyinde,eski Halep kervan yolu üzerindedir. Mimarı Mehmet Ağa'dır..
Eser Selçuklu Kervansarayları tipindedir..
Boyutları23.60 * 45.75 m.dir..
Giriş kapısı doğrudan olup,odaları beşik tonozla örtülüdür...
Kurtkulağı "Menzil Hanı" ismiyle de adlandırılır..
Kurtkulağı Camisi'ni,kapısındaki sekiz satırlık hitabeyi okuduğumuzda, 1901 yılında Haydar Ağa adlı zengin bir vatandaşın yaptırdığı anlaşılıyor..
İki kubbeli bina yontma taşlarla yapılmış olup avlus revaklıdır..

KAZANKAYA KALESİ

Ceyhan'a bağlı Kurtkulağı Köyü yakınlarındadır. Kale,Asur,Pers,Roma,izlerini taşıyan bir kalıntıdır.. Halep kervan yolunu korumak için karakol olarak yapılmıştır. Kalenin kuzeydoğu eteklerinde Abbasilerden kalma kaya mezarları ve çeşmeler bulunmaktadır...
Bugün kalenin bulunduğu yer yeşil alan yapılmış olup iyi bir mesire yeri olmuştur... Buralardaki kaya mezarları ise halk tarafından ziyaretgah gibi kullanılmaktadır...

ABDULLADİRAĞA CAMİ

Bu cami Ceyhan'a ilk yerleşen Nogaylardan Abdulkadir Ağa tarafından 1868 yılında yaptırılmıştır.1946 yılında minaresi eklenmiştir. Ulu Cami diye de bilinen cami 27 Haziran 1998 depreminde hasar görmüştür... Ceyhan'ın en eski camisi olan bu yapının günümüzde tamiratı devam etmektedir...

Ceyhan Belediye Başkanı Hüseyin SÖZLÜ

Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü1965 yılında Ceyhan'ın Çokçapınar köyünde doğdu, ilk öğrenimini köyünde; orta öğrenimi Ceyhan Endüstri Meslek Lisesinde tamamladı..Daha sonra Erzurum Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesine girerek 1989 yılında Ziraat Mühendisi olarak mezun oldu. 1990 yılında DSİ ACO Şube Müdürlüğünde İşletme Mühendisi olarak göreve başladı.1992 yılında Ceyhan Ülkü Ocağı Başkanlığına seçilen Hüseyin Sözlü, 1997 yılında DSİ Kösreli İşletme ve Bakım Başmühendisliğine atandı. Ceyhan Ülkü Ocağı Başkanlığı ile DSİ'de Başmühendislik görevini sürdürmekle iken 1999 yılında istifa ederek Milliyetçi Hareket Partisinden Ceyhan Belediye başkanlığına aday oldu. 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Seçimini kazanarak Belediye Başkanı seçildi...